Soru
İslam'daki cihat anlayışının Kutsal Kitap'taki şiddetten farkı nedir?
Yanıt
11 Eylül'deki korkunç terör saldırılarının hemen ardından pek çok Batılı ilk kez İslam'ın farkına varmaya başladı. Birçoğu, İslam'ın kutsal kitabının (Kuran), dinleri uğruna "kutsal savaş" (cihat) kapsamında şiddet eylemlerine girişmek için özel emirler verdiğini öğrenince şok oldu. Kısa süre içinde pek çok seküler düşünür İslami terör saldırıları ile Kutsal Kitap'ta, özellikle de Eski Antlaşma'da yer alan şiddet eylemleri arasında karşılaştırmalar yapmaya başladı. Ancak bu karşılaştırmalar geçerli midir? Tanrı'nın Eski Antlaşma'da İsrailoğullarına verdiği emirler Kuran'da emredilen cihatla aynı mıdır? Kutsal Kitap'ta yer alan şiddet ile İslami cihat arasındaki fark nedir?
Bu soruyu yanıtlamak için "cihat" ile ne kastettiğimizi tanımlamalıyız. Cihat kelimesi "çaba" veya "mücadele" anlamına gelir. İslam'da çeşitli cihat kategorileri vardır. Bu kelime "kalem cihadı" (İslam'ın yayılması için ikna ya da talimatı içeren) ya da "kalp cihadı" (kişinin kendi günahına karşı verdiği savaş) gibi çeşitli mücadele türlerini tanımlamak için kullanılabilir. Ancak cihadın en bilinen şekli İslam uğruna fiziksel şiddet ya da savaş içeren şeklidir. Kuran, Müslümanları inanmayanlarla lütuf ve ikna yoluyla ilişki kurmaya teşvik eden pasajlar içerirken (Nahl Suresi 125. ayet), Kuran, Müslümanlara gayrimüslimlere karşı saldırgan fiziksel savaşa girmelerini emreder gibi görünen başka ayetler de içermektedir.
Tevbe Suresi 5. ayette şöyle yazar: "Haram aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, esir alın, kuşatın ve onları her geçit yerinde gözetleyin. Şayet tövbe ederler, namazlarını kılarlar ve zekâtlarını verirlerse artık onları serbest bırakın. Allah yargılayıcıdır, bağışlayıcıdır." Yine Tevbe Suresi 29. ayette "Ehl-i kitap’tan Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah ve resulünün yasakladığını yasak saymayan ve hak dine uymayan kimselerle, yenilmiş olarak ve kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın."
Müslümanlar Kuran'ın öğretilerine ek olarak, Muhammed'in söz ve eylemlerinin sözde esinlenmiş bir kaydı olan Hadisleri de takip ederler. Hadis, Muhammed'in bir sefere gönderildiğinde komutanına nasıl talimat verdiğini açıklar: "Müşrik olan düşmanlarınızla karşılaştığınızda, onları üç hareket tarzına davet edin. Bunlardan herhangi birine icabet ederlerse, sen de kabul et ve onlara zarar vermekten kendini alıkoy. Onları İslam'a davet et; eğer sana icabet ederlerse, sen de kabul et ve onlara karşı savaşmaktan vazgeç. . . . Eğer İslam'ı kabul etmezlerse, onlardan cizye talep et. Eğer ödemeyi kabul ederlerse, onlardan kabul edin ve ellerinizi çekin. Eğer vergiyi ödemekten kaçınırlarsa, Allah'tan yardım isteyin ve onlarla savaşın" (Sahih-i Müslim, Kitap 19, Sayı 4294).
Peki ya Eski Antlaşma'da Tanrı tarafından emredilen şiddete ne demeli? Bu farklı bir şey midir? Eski Antlaşma'da en sık tartışılan şiddet olayları, Tanrı'nın İsraillilere Kenanlıları yok etmelerini ve Yakup'un çocuklarına vaat ettiği toprakları ele geçirmelerini emretmesidir. Bu olayları değerlendirirken, bu olayların gerçekleştiği bağlamı anlamalıyız. Kenanlılar sık sık inanılmaz derecede yozlaşmış davranışlarda bulunan acımasız ve kötü bir kültürdü. Hristiyan yazar Norman Geisler'in ifade ettiği gibi, "Bu tamamen kötü bir kültürdü, o kadar ki Kutsal Kitap Tanrı'nın midesini bulandırdığını söyler. Vahşete, zulme, enseste, hayvanlarla cinsel ilişkiye, kült fahişeliğe ve hatta ateşte çocuk kurban etmeye düşkündüler. Onlar İsraillileri yok etmek isteyen saldırgan bir kültürdü."
Tanrı, Kenanlıların yok edilmesini emrederek, bir süredir Tanrı'nın yargısını hak eden bir halka bir tür kurumsal idam cezası vermiştir. Tanrı Kenan halkına tövbe etmeleri için 400 yıldan fazla süre vermişti (Yaratılış 15:13-16). Tövbe etmediklerinde, Rab İsrailliler'i kötü ve ahlaksız bir toplumu yargılamak için bir araç olarak kullandı. Kenanlılar cahil değildi, çünkü Tanrı'nın müthiş gücünün haberi onlara ulaşmıştı (Yeşu 2:10-11; 9:9). Böyle bir farkındalık onları tövbeye sevk etmeliydi. Rahav ve ailesinin örneği, Kenanlılar'ın İsrail'in Tanrısı'nın önünde tövbe etmiş olsalardı yıkımdan kurtulabileceklerinin kesin bir kanıtıdır (Yeşu 2). Hiç kimsenin ölmesi gerekmiyordu. Tanrı'nın arzusu kötülerin yok olmaktansa günahlarından dönmeleridir (Hezekiel 18:31-32; 33:11).
Ayrıca Tanrı'nın Eski Antlaşma'da kaydedilen tüm savaşları onaylamadığını ve Yeşu'nun zamanından sonra O'nun tarafından özel olarak görevlendirilen savaşların savunma amaçlı olduğunu unutmamalıyız. İsrail'in Kenan ülkesine giderken ve bu ülkede yaptığı savaşların bir kısmı da savunma amaçlıydı (Mısır'dan Çıkış 17:8; Çölde Sayım 21:21-32; Yasa'nın Tekrarı 2:26-37; Yeşu 10:4).
Ancak daha zor olan soru, Tanrı'nın kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere tüm Kenanlıların öldürülmesi emriyle ilgilidir (Yasa'nın Tekrarı 7:2-5; Yeşu 6:21). Buna yanıt olarak şunu söyleyebiliriz: Kutsal Kitap böyle bir emrin verildiğini kaydetse de, bazı durumlarda gerçekte hiç kadın ya da çocuk öldürülmemiş olabilir. Kenan diyarındaki savaşların çoğunda muhtemelen sadece askerler yer alırdı ve fırsat verildiğinde kadınlar ve çocuklar muhtemelen kaçarlardı. Yeremya 4'te belirtildiği gibi, "Her kentin halkı, Atlılarla okçuların gürültüsünden kaçıyor. Kimi çalılıklara giriyor, Kimi kayalıklara tırmanıyor. Bütün kentler terk edildi, Oralarda kimse yaşamıyor" (Yeremya 4:29).
Sonuç olarak, Eski Antlaşma'daki şiddet ile İslami cihat arasında radikal bir fark vardır. İlk olarak, Eski Antlaşma'da Tanrı tarafından emredilen şiddet belirli bir zaman için tasarlanmış ve belirli bir insan grubuyla sınırlandırılmıştır. Kenan diyarının fethinin coğrafi ve tarihsel olarak net sınırları vardı, bu da onu cihatla ilgili süregelen İslami emirlerden çok farklı kılmaktadır. Kenan diyarının fethi, Tanrı'nın emrettiğinin ötesinde savaşa devam etmek için hiçbir emsal teşkil etmemiştir. Buna karşılık Kuran, İslam'ın yayılması için askeri cihadı öngörür ve buna göz yumar. Kutsal Kitap'ın hiçbir yerinde Tanrı'nın, halkına Kutsal Kitap inancını desteklemek için imansızları öldürmelerini emrettiğini görmeyiz.
İslam'ın ilk yıllarında kılıçla yayıldığı tartışma götürmez bir gerçektir. Erken dönem Hristiyanlık için ise durum tam tersidir. İlk Hristiyanların birçoğu Mesih'e olan bağlılıkları nedeniyle ağır zulüm görmüş ve şehit edilmişlerdir. Bir Hristiyan filozofun dediği gibi, "Hem İslam hem de Hristiyanlık kılıçla yayıldı, ama kılıçlar zıt yönleri gösteriyordu!"
Son olarak, Hristiyan için Tanrı'nın nihai ve eksiksiz ifşası, yaklaşımında dikkat çekici bir şekilde şiddetten uzak olan İsa Mesih'tedir. Eğer bir Hristiyan Mesih adına şiddete başvurursa, bunu doğrudan Efendisine itaatsizlik ederek yapmış olur. İsa kılıçla yaşayan herkesin kılıçla öleceğini öğretmiştir (Matta 26:52). Muhammed'in öğretileri ve örneği oldukça farklıdır. İslam adına şiddet uygulamak isteyen bir Müslüman, eylemi için hem Kuran'da hem de Muhammed peygamberin söz ve eylemlerinde yeterli gerekçe bulabilir.
English
İslam'daki cihat anlayışının Kutsal Kitap'taki şiddetten farkı nedir?