settings icon
share icon
Soru

Kâfir nedir?

Yanıt


Kâfir sözcüğü basitçe, “imanı olmayan” ya da “imana karşı olan” anlamına gelir. Kâfir, dini reddeden biridir. Ancak bu kâfir terimi, daha ünlü bir şekilde Hristiyan inancına saldırıda bulunan bir web sitesiyle bağlantılıdır: infidels.org. Secular Web [Seküler Web] ismini de kullanan Internet Infidels [İnternet Kâfirleri], internette ateistler ve natüralistler için olan ana web sitelerinden biridir. Bildirilen hedefleri, internette natüralist bir dünya görüşünü savunmak ve desteklemektir. Hristiyan iman savunucusu J.P. Holding, “Secular Web’de birkaç akıllı insan vardır, ancak bu web sitesi uzun zamandan beri, genelde her şeyi bildiğini zanneden her kuşkucunun kendi uzmanlık alanları dışında kalan konularda yargılamalar bildirdiği bir barınak olmuştur” der.

Bu makalenin amacı Internet Infidels’in ortaya attığı her konuyu kapsamlı bir çürütmek değildir. Amaç bunun yerine, Internet Infidels web sitesinin ardındaki çoklu yanılımlardan sadece birkaç tanesine işaret etmektir.

Kâfir nedir? – İsa’nın varlığını inkâr etmek
Internet Infidels’in iddiaları arasında, İsa’nın hiçbir zaman var olmadığı tezi vardır. Bu, bilimsel Yeni Antlaşma araştırmasının uçlarında uzun zamandır gezinen ancak hiçbir zaman bilginler arasında önemli bir sayı oluşturacak kişilerden destek almamış bir varsayımdır. Marshall J. Gauvin, “İsa Mesih gerçekten yaşadı mı?” adlı makalesinde kati surette şöyle bildirir: “Mucizeler gerçekleşmez. Mucizeler hakkındaki anlatımlar doğru değildir. Bu yüzden, gerçek sanılan anlatımlara eklenen mucizeler güvenilir değildir, çünkü mucizesel öğeyi uydurmuş olanlar, doğal olan kısmı da kolayca uydurabilirlerdi.” Eğer birisi mucizelerin imkânsız olduğunu varsayarak natüralist bir dünya görüşünü savunacaksa, o zaman Tanrı’nın var olduğunu varsayarak teist bir dünya görüşünü de aynı kolaylıkla kanıtlayabilir. Her iki durumda da, sav kendi kendini çürütmektedir.

Gauvin’in yetersizliği ve söz konusu sorunları tamamen yanlış anlaması aşağıdaki paragrafta da daha çok örneklenmektedir:
Mesih’in çarmıha gerildiği teorisinde, Hristiyanlığın evriminin ilk sekiz yüzyılında, Hristiyan sanatının, dünyanın kurtuluşu için çarmıhta acı çekeni bir adam değil, bir kuzu olarak tasvir etmesini nasıl açıklayacağız? Ne Katakomplardaki resimler, ne de Hristiyan mezarlarındaki heykeller, çarmıhın üzerinde bir insan resmetmemektedir. Hristiyan simgesi olarak her yerde bir kuzu gösterilmiştir: çarmıh taşıyan bir kuzu, çarmıhın dibinde bir kuzu, çarmıhta bir kuzu. Bazı resimler insan başı, omuzları ve kolu olan ellerinde bir çarmıh tutan bir kuzu gösteriyordu; bu da insan biçimini alma sürecindeki Tanrı kuzusuydu; çarmıha gerilme miti gerçekçi olmaktaydı. Sekizinci yüzyılın bitiminde Papa I. Hadrian, Konstantinopolis’teki altıncı Kilise Meclisinin ilanını onaylayarak, bundan sonra çarmıhtaki kuzunun yerini bir insan figürünün almasını buyurmuştu. Hristiyanlığın acı çeken Kurtarıcı simgesini oluşturması sekiz yüz yılı almıştır. Sekiz yüz yıl boyunca çarmıhtaki Mesih bir kuzuydu. Ama eğer Mesih gerçekten çarmıha gerildiyse, neden O’nun çarmıhtaki yerini o kadar uzun bir süre bir kuzu almıştı? Tarih ve mantığın ışığında ve çarmıhtaki kuzuyu göz önünde bulundurduğumuzda, neden İsa’nın çarmıha gerilmiş olduğuna inanalım?

Bu tür argümanlar, Kutsal Kitap hakkında temel bir bilgiye bile sahip olan bir Hristiyan’dan herhangi bir yorum gerektirmemelidir. Gauvin, Hristiyanlıktaki Fısıh kuzusu ikonundan söz etmez bile; bu kesinlikle sözü edilmesi gereken bir konu olmalıydı.

Öncelikle, Internet Infidels’in makalelerinde öne sürülen üç noktaya odaklanalım. Bunlar seküler kaynakların eksikliği, meşru Müjdeler’in Gnostik kaynaklarla kıyaslanması ve paganizmle sözde benzerlikleridir.

İlk olarak, Yosefus’un İsa’dan söz edişini düşünelim. Gauvin şöyle yazar:
Birinci yüzyılın son yıllarında, ünlü Yahudi tarihçi Yosefus, “The Antiquities of the Jews” hakkındaki meşhur eserini yazmıştır. Tarihçi bu eserde Mesih’ten hiç söz etmemiştir ve Yosefus’un ölümünden sonraki iki yüz yıl boyunca, Mesih’in ismi onun tarih kitabında yer almamıştır, O zamanlarda matbaa yoktu. Kitaplar elle kopyalanarak çoğaltılıyordu. Bu yüzden bir yazarın yazdıklarına eklemede bulunmak ya da değiştirmek kolaydı. Kilise, Yosefus’un Mesih’i kabul etmesi gerektiğini düşündü ve ölü tarihçinin bunu yapması sağlandı. Dördüncü yüzyılda, “The Antiquities of the Jews” ortaya çıktı, içinde şu parça vardı: “O sıralarda bilge bir adam olan İsa vardı, tabii eğer ona gerçekten insan denilebilirse, çünkü o harika işler yapan biriydi; gerçeği zevkle kabul eden insanların bir öğretmeniydi. Yahudiler’den ve Yahudi olmayanlardan birçok kişiyi kendine çekti. O Mesih’ti ve Pilatus, aramızdaki önde gelen adamların önerisiyle, onu çarmıhta ölüme mahkum etti. Onu sevenler önce onu terk etmediler; çünkü o, ilahi peygamberlerin kendisi hakkında bunları ve on binlerce başka harika şeyi daha önceden bildirdiği gibi, üçüncü günde onlara diri olarak gözüktü. Ve onun isminden yola çıkarak kendilerine Hristiyan denilen kişiler bugün de aramızda var olmayı sürdürmektedir.”

Antiquities of the Jews’den bu parçanın, daha sonraki yazıcılar tarafından metne eklenen bazı eklemeler içerdiğinin nadiren sorgulandığı doğrudur (bu parçanın tamamının gerçek olduğuna bilginlerin çok küçük bir azınlığı inanır). Ama belli ki, Internet Infidels “tamamen eklenti” teorisini savunmaktadır.

Eklenti olduğu kesinlikle belli olan parçalar çıkarıldıktan sonra, bu parçayı kısmen gerçek olarak kabul etmenin hangi nedenleri vardır? Çoğu bilginin kısmî doğruluk savını kabul etmelerine yol açan en önemli etken, parçanın büyük bir kısmının Yosefus’un tipik dili ve stilini yansıtmakta oluşudur. Dahası, yazıcıların eklemesi olduğu net olan parçalar çıkartıldığında, geriye kalan esas parça tutarlı ve akıcıdır.

İsa’ya yapılan bu atıfların önemli bir kısmı, bilim adamlarının çoğunluğu tarafından Josephus’un özelliği olarak kabul edilir ve yalnızca birkaç ifade açıkça Hristiyan’dır. Dahası, Yosefus’un ifadelerinin çoğu, erken dönem Hıristiyan literatüründe yoktur ve Hıristiyanlar’ın muhtemelen kullanmayacağı ifadeler veya terimler mevcuttur. Ayrıca, herhangi bir Hıristiyan yazıcının hatalı olduğunu bilebileceği bir ifade vardır (“birçok Yahudi ve köken bakımından Yahudi olmayan birçok kişi arasında izleyiciler kazandı”).

Gauvin’in, Yosefus’un yazılarında İsa’ya yapılan ve neredeyse tüm bilim adamlarının gerçekliğini hemen hemen bütünüyle kabul ettiği diğer atıftan bahsetmeyi ihmal etmesi ilginçtir:
Ancak, daha önce de söylediğimiz gibi, başkâhinliği almış olan genç Ananus’un cesur bir mizacı vardı ve son derece cüretkardı; daha önce gösterdiğimiz gibi, yargıları tüm Yahudiler’den daha sert olan Sadukilerin partisine uydu. Ananus böyle bir eğilimde olduğundan, Festus artık öldüğü ve Albinus hâlâ seyahatte olduğu için artık iyi bir fırsata sahip olduğunu düşündü; bu yüzden bir yargıçlar kurulu toplayıp sözde Mesih olan İsa’nın kardeşi Yakup’u ve diğer bazılarını bu kurulun huzuruna çıkardı ve onları yasayı çiğnemekle suçladıktan sonra, taşlanmak üzere teslim etti.

Bilginlerin çoğu, aşağıdaki gibi sebeplerden dolayı bunu doğruluğu ispatlanmış bir parça olarak kabul ederler:
1. Bu parçaya karşı olan herhangi bir metinsel kanıt yoktur. Bu parça Antiquities of the Jews adlı kitabın her bir el yazmasında bulunur. Bu arada, bu daha önce sözünü ettiğimiz parça için de geçerlidir.

2. Burada özel olarak Hıristiyan olmayan bir terminoloji kullanılmıştır. Örneğin, Yakup’un “İsa’nın kardeşi” olarak adlandırılması, onu “Rab’bin kardeşi” olarak adlandıran Hristiyan uygulamasıyla çelişir. Bu yüzden bu parça Yeni Antlaşma’yla da, ilk Hristiyan kullanımlarıyla da uygunluk göstermez.

3. Parçada İsa ya da hatta Yakup değil, baş kâhin Annas vurgulanmaktadır. Ne İsa ne de Yakup için bir övgü yoktur.

4. Ne bu parça, ne de İsa’yı Vaftizci Yahya’yla bağlantılayan daha uzun parça Hristiyan bir ekleyiciden beklenen türde değildir.

Gauvin görüşlerini savunmaya şöyle devam ediyor:
Romalı tarihçi Tacitus’un “Annals”ında, “Christus”un, “suçlarından dolayı nefret edilen” bir halk topluluğu olan Hıristiyanlar adlı bir partinin, kurucusu olduğundan söz eden başka bir kısa parça daha vardır. Bu sözler, Tacitus’un Roma’nın yakılmasıyla ilgili anlatımında geçiyor. Bu parçanın kanıtı, Yosefus’taki parçadan çok daha güçlü değildir. On beşinci yüzyıldan önce herhangi bir yazar tarafından alıntılanmamıştı ve alıntı yapıldığında, dünyada “Annals”ın yalnızca bir nüshası vardı ve bu kopyanın sekizinci yüzyılda, Tacitus’un ölümünden altı yüz yıl sonra yapılmış olması gerekiyordu. “Annals” İ.S. 115 ile 117 yılları arasında, İsa’nın zamanından yaklaşık bir asır sonra yayınlandı; yani parça, gerçek olsa bile, İsa hakkında hiçbir şey kanıtlamaz.

Bu, basitçe önemli olan noktayı anlamamaktır. İsa’nın varlığı, birinci yüzyıl Filistin’de tartışılmamıştı ve Tacitus ve diğerlerinin İsa’dan olumsuz bir şekilde söz etmeleri, hiç olmazsa İsa’nın birinci yüzyılda bilinen ve önemli biri olarak kabul edildiğine güçlü bir kanıt oluşturur. Bu olumsuz yorumcular neden O’nun varlığını inkâr etmemişlerdir? Bilgilerini nereden almışlardır? Ayrıca, Tacitus’un en ünlü özelliklerinden biri dikkatli araştırmalarıdır. Bir tarihçi olarak güvenilirliği, bilgileri eleştirmeden herhangi bir kaynaktan ödünç aldığının aleyhindedir. Tacitus’un kaynaklarının olumsuz tonu, bilgilerini Hristiyanlar’dan aldığı savını çürütür.

Tacitus, hoşlanmadığı insanların kendisine anlattıklarını basitçe tekrar etme eğiliminde miydi? Ne de olsa, Hristiyanlar kadar küçümsediği Yahudiler’in tarihi ve inançlarını bildirirken yaptığı aşağılayıcı tasvirlerde, Yahudiler’in ya da hatta “Yahudi muhbirlerin” “kendi görüşlerine” başvurma eğiliminde olmadığı oldukça açık görünmektedir.

Gauvin, İsa hakkında, Talmud’da ve Lucian, Pliny, Seutonius, Tacitus ve Thallus’un yazılarında bulunanların seküler referansları da dahil olmak üzere diğer erken seküler referanslardan bahsetmez. Ama, birinci veya ikinci yüzyılın başlarında İsa hakkında hiç seküler referansın var olmadığını varsaysak bile, yine de O’nun varlığına dair çok güçlü bir gerekçeye sahip olurduk. Neden mi? İsa’nın izleyicileri mitik bir İsa oluşturmaya ve O’nu Mesihsel bir yetkiye sahip olduğunu iddia eden biri olarak lanse etme çabasıyla bazı deyişleri O’nun söylediğini bildirmeye karar vermiş olsalardı, bununla ilgili birkaç sorun ortaya çıkardı. İlk olarak, bunu kesinlikle tamamen yanlış bir şekilde yapmış görünüyorlar. Hedefleri yeni bir din başlatmak olsaydı, onu ikna etmeye çalıştıkları kişilerin beklentilerine göre şekillendirmeleri tavsiye edilebilirdi. Yahudiler’in Mesih kavramı, Romalı zalimlere karşı bir fethe liderlik edecek büyük bir askerî liderdi. İkincisi, modern bilginler, öğrencilerin ilan ettikleri şeye içtenlikle inandıkları konusunda oybirliğiyle hemfikirdir (diğer nedenlerin yanı sıra, davalarından vazgeçmeden bu dava için insanlık dışı ölümlere katlanmaya razıydılar). Üçüncüsü, dirilişten sonraki en eski Hıristiyan bildirisinin, İsa’nın kamu hizmetinin merkezi olan yerde, yani Yeruşalim’de olduğu göz önünde bulundurulduğunda, uydurmalar yapmak için mevcut malzeme açısından bir şekilde sınırlıydılar. İsa’nın varlığı bir uydurma olsaydı, Roma’da ya da görgü tanıklarından olabildiğince uzak olan başka bir yerde vaaz vereceklerinden emin olabilirsiniz.

Ayrıca, İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra, öğrencilerin karşı karşıya olduğu durumu da göz önünde bulundurun. Liderleri ölmüştü. Ve Yahudiler’in geleneksel olarak, ölen ya da dirilen bir Mesih şeklinde bir inançları yoktu. Hatta Ortodoks Yahudiler’in öbür dünya hakkındaki inançlarında, dünyanın sonundaki genel dirilişten önce ölümden bedensel olarak dirilen kişinin yüceliğe ve ölümsüzlüğe ulaşması diye bir şey yoktu. Hahamların, Mesih’in dirilişi hakkındaki peygamberliklerle ilgili yorumu, O’nun ölen diğer tüm azizlerle birlikte zamanın sonunda ölümden diriltileceği şeklindeydi. Önde gelen Yahudi zihniyeti göz önüne alındığında, öğrencilerin bu düşünce karşı-kültürel olduğu için, bedensel bir diriliş için gerekli bir eğilime sahip olmadığı önemlidir. Yuhanna’nın anlatımında tanıklık ettiği gibi (Yuhanna 20:9), boş mezarı keşfettiklerinde, “Kutsal Yazılardan İsa’nın ölümden dirilmesi gerektiğini hâlâ anlamamalarının” nedeni belki de buydu. Eğer öğrenciler bir ideal uyduran kişiler olsalardı, şüphesiz en iyi ihtimalle ruhsal bir diriliş uydururlardı, çünkü fiziksel ve bedensel bir diriliş hikayesi, bir cesedin varlığıyla amansız bir şekilde ifşa edilirdi. Bunun yerine, gerçek fiziksel bedenin dirilişinden söz ettiler ki bu, eğer doğru çıkmazsa, bedenin bulunması halinde alınacak çok büyük bir riskti. Bunun yerine, gerçek bir dirilişe inandılar, çünkü onlar kendileri buna tanık olmuşlardı. Zamanın din liderlerinin en çok istedikleri şey, Hristiyanlığın gelişmesini engellemekti.

İsa’nın izleyicilerinin mitik bir İsa uydurmalarının olası olmadığı hakkındaki son bir neden de O’nun çarmıha gerilerek öldürülmesiyle ilgilidir. Yahudi yasasına göre, İsa’nın bir ağaca asılarak öldürülmesi, O’nu Tanrı tarafından gerçekten lanetlenmiş bir adam olarak gösteriyordu (Yasa’nın Tekrarı 21:23). İsa’nın çarmıha gerilmesi ilk kilisenin kafa yapısı için şüphesiz bir felaketti, çünkü Ferisiler’in ve Yahudi konseyinin haklı olduğunu resmen göstermişti ve öğrenciler, Tanrı tarafından resmen lanetlenmiş bir kâfiri izlemek için evlerini, ailelerini ve mallarını mülklerini terk etmişlerdi.

Kâfir nedir? – Aldatıcı bildiriler
Gauvin’e göre:
İlk yüzyıllarda etrafta birçok Müjde dolaşmaktaydı ve bunların büyük bir kısmı sahteydi. Bunlar arasında “Pavlus’un İncili,” “Bartholomeos’un İncili,” “Yahuda İskariyot’un İncili,” “Mısırlıların İncili,” “Petrus’un İncili ya da Anıları, Hatıraları,” “Mesih’in Kehanetleri ya da Sözleri” ve “Yeni Antlaşma Apokrifi”nde hâlâ okunabilen çok sayıda başka dinsel yapım koleksiyonu vardır. Pek tanınmayan adamlar İnciller yazdılar ve onlara önemli bir görünüm vermek için önde gelen Hıristiyan kişilerin isimlerini eklediler. Elçiler adıyla ve hatta Mesih’in adıyla eserler uyduruldu. En büyük Hıristiyan öğretmenler, inancın yüceliği için aldatmanın ve yalan söylemenin bir erdem olduğunu öğrettiler. Standart Hristiyan tarihçi Dean Milman şöyle yazar: “Dindar sahtecilik itiraf ve kabul edildi.” Rev. Dr. Giles şöyle yazar: “O zamanlar çok sayıda kitabın sadece aldatmak için yazıldığına şüphe yoktur.” Profesör Robertson Smith şöyle der: “Etrafta taraf görüşlerine uyacak şekilde oluşturulmuş muazzam bir sahte literatür yığını vardı." İlk kilise, sahte dinsel yazılarla dolup taşıyordu. Müjdelerimiz bu literatür yığını içinden rahipler tarafından seçildi ve Tanrı’nın esinlendirilmiş sözü olarak adlandırıldı. Bu Müjdeler de mi sahte idi? Olmadıkları hakkında bir kesinlik yoktur. Ama şunu sorayım: Eğer Mesih tarihî bir kişilik idiyse, var olduğunu kanıtlamak için neden sahte belgeler oluşturmak gerekli olsundu ki? Yaşadığı gerçekten bilinen herhangi birinin varlığını kanıtlamak için sahte belgeler oluşturmayı düşünen biri olmuş mudur? İlk Hristiyan sahte belgeleri, Hristiyanlık davasının zayıflığına büyük bir tanıklıktır.

Gnostiklerin, “müjdelerini” birinci yüzyıl kilisesinin Petrus, Tomas ve Mecdelli Meryem gibi önde gelen kilit oyuncularına atfettikleri göz önüne alındığında, bunun ilk kilisenin belgelerini doğru kişilere atfederken sadık olduğu iddiasına ağırlık vereceği düşünülebilir. Peki, müjdeleri neden ikinci derecede olan Markos ve Luka gibi kişilere atasınlardı ki? Ne de olsa, ilk kilise, Markos’un bilgilerinin çoğunu Petrus’tan aldığını kolayca onaylar, o halde konu kaynak güvenilirliğiyle ilgili idiyse, onu neden Petrus’a atfetmediler? Makalede bunların hiçbirinden söz edilmemektedir. Ayrıca, Gnostik müjdeler İsa’nın gerçekten var olduğunu kanıtlamak için YAZILMAMIŞLARDI. Internet Infidels, Gnostisizm’in arka planını veya yayılan belgelerin arkasındaki ilgili gündemleri kesinlikle anlamıyor veya takdir etmiyor. İlk kilisede, dört kanonik İncil’in yazarıyla ilgili olarak gerçekten herhangi bir tartışma bile yoktu. Erken dönem kilise tarihine azıcık aşina olan biri için bile bu argüman pek inandırıcı değildir.

Kâfir nedir? –Pagan dinlerinin eserlerinin "taklit" edilerek aşırıldığı iddiası
Internet Infidels web sitesinde sık sık ortaya çıkan bir iddia, Hıristiyanlığın çeşitli pagan dinlerinin ve mitolojilerinin bir uyarlaması olduğu iddiasıdır ve bu iddia, akademisyenlerin çoğunluğu tarafından uzun süredir reddedilmiştir. Bu iddia göz önüne alındığında, Filistin kültürüyle yetişmiş, samimi, tek tanrılı Yahudiler’in neden paganların “gizemli dinlerinden” ödünç aldıkları ve ardından apaçık bir komplo olduğunu bildikleri bir şeyi ilan ederek ölüme gitmeleri çok anlamsızdır.

Yine de, James Still, The Virgin Birth and Childhood Mysteries of Christ adlı kitabında şöyle yazar:
Zaman geçtikçe, Tanrı’nın Krallığının ertelendiği görülebiliyordu. Bu gecikme, Hristiyanlığa geçmeyi düşünen Helenleşmiş Yahudiler ve Yunan putperestleri arasında, cevaplardan çok sorular doğurdu. Buna ek olarak Hıristiyanlığın yeni inanlıları çekerek sonunda gelişeceği Yunan putperestler, herhangi bir yeni kurtarıcı ve vaat edebileceği göksel ödüllere doğal olarak şüpheyle bakıyordu. Bu Yunanlılar, türeyen ve her biri zenginlik ve göksel bir öbür dünyada sonsuz mutluluk vaat eden düzinelerce gizemli kült ve tanrı arasından seçim yapmak zorundaydılar, İsa’nın bu Yunanlılara sunacağı çok az şey vardı. Tüm veriler ışığında O, sadece İbrahim’in oğullarına hitap eden ve onlara, özellikle seçilmiş halkı için yeni bir Yeruşalim inşa edecek olan Rab’bin yolunu hazırlamalarını söyleyen ölümlü bir Yahudi mesihiydi. (Matta, Luka ve Yuhanna Müjdelerinden önce) izleyicilerinin birinci yüzyılın ortalarından sonlarına kadar tanıdığı Markos’a göre İsa, nesillerdir saygı duyulan Dionisos veya Herakles’in ahlaksal-kurtarıcı tanrı niteliklerinin hiçbirini paylaşmıyordu. İsa, Helenleşmiş dünyanın putperestleri tarafından kabul edilebilir kılınacaksa, O’na sonradan bakireden doğum özelliği eklenmesi gerekliydi.

Ancak, Dionisos ile ilgili var olan iki doğum kaydı da bakireden doğum önermez. Bir efsaneye göre, Donisos, Zeus ve Persefoni’nin oğludur. Hera onları delicesine kıskanır ve bebeği öldürmeleri için Titanları göndererek onu yok etmeye çalışır. Zeus kurtarmaya gelir, ancak çok geçtir. Titanlar, Dionisos’un kalbinden başka her yerini yemişlerdir. Bundan sonra Zeus kalbi alır ve Semele’nin rahmine yerleştirir. İkinci efsanede Zeus, Hera’yı çok kıskandırarak, ölümlü bir kadın olan Semeli’yi hamile bırakır. Hera, Semele’yi Zeus’tan ihtişamını kendisine göstermesini istemeye ikna eder ve hiçbir ölümlü tanrılara bakıp yaşayamayacağı için Semele anında yanıp kül olur. Zeus bundan sonra cenin Dionysos’u alır ve onu doğana kadar kendi uyluğuna diker. Görebileceğimiz gibi, bakireden doğum gerçekleşmez, ancak Dionisos rahimde iki kez doğduğu için yeniden doğuş tanrısı olduğu söylenir.

Richard Carrier, başka bir yerde, “Yunanistan’daki Horus’un ilk önce bin yıl hüküm sürdüğü, sonra öldüğü, ardından üç gün boyunca gömüldüğü ve bu sürenin sonunda kötü ilke olan Tifon’u yendiği ve dirilerek sonsuza dek yaşadığını” söyler. Ancak Carrier hatalıdır. Horus’un diriltilmesiyle kurabileceğimiz tek bağlantı, ancak Horus ve Osiris’in nihai birleşmesini dikkate alırsak kurulabilir. Ama böyle bir teori çelişkilerle doludur ve Mısırlılar belli ki bunu fark etmişler ve daha sonra çelişkileri gidermek için inançlarını değiştirmişlerdir. Mısır masalında Osiris, ya savaşta Set tarafından parçalanır ya da mühürlü bir sandıkta Nil’de boğulur. İsis daha sonra Osiris’in vücudunu tekrar bir araya getirir ve Osiris’in intikamını alacak bir varis tasarlamak için onu diriltir (yine de teknik olarak Osiris, yaşayanların dünyasına dönmesi yasak olduğu için asla gerçekten diriltilmez).

The Infidels sitesi, pagan tanrılar hakkında bu tür başka yanlış bilgilerle ve sık sık da, Hıristiyanlar’ın onlardan malzemeler “ödünç aldığına” dair iddialarla doludur. Böyle bir iddianın hâlâ ispatlanması ya da hatta küçücük bir kanıtla bile desteklenmesi beklenmektedir.

Kâfir nedir? – Sonuç
The Internet Infidels web sitesi, neredeyse tamamı uzun zamandan beri akademisyenlerin fikir birliğiyle terk edilmiş olan sadece eski komplo teorilerinin yanı sıra, bariz yanlış bilgilendirme ve abartılı beyanların yeniden paketlenmesinden ibarettir. Bununla birlikte, kâfirler önemli miktarda internet trafiği çekmeye devam etmektedir. Tarihte kesin olan çok az şey vardır, ancak tarihçinin görevini imkânsız kılan bir şüphecilik düzeyi de vardır. Ayrıca, ilk kilisenin eski pagan dinlerden materyal aldığı ve İsa’nın asla yaşamadığı tezi, hangi kaynakların güvenilir olduğu ve diğerlerinin nasıl doğru bir şekilde yorumlanacağı konusunda seçici bir şüphecilik gerektirir. Sonunda, eğer Internet Infidels, İsa’nın hiç yaşamadığı iddialarında haklıysa, bu, Hristiyanlığı, eğer O yaşamış olsaydı olacağından çok daha olağanüstü bir fenomen haline getirir. Mezmur yazarının doğru bir şekilde tanıklık ettiği üzere, “Akılsız içinden, ‘Tanrı yok!’ der” (Mezmur 14:1).

English



Türkçe anasayfaya dön

Kâfir nedir?
Bu sayfayı paylaş: Facebook icon Twitter icon Pinterest icon Email icon
© Copyright Got Questions Ministries